

Sabah haberlerinde haberleri izlerken daha yeni günün ilk saatlerinde yine canım sıkıldı içim burkuldu…
Anadolu’nun bağrından, Trakya’nın ovasından peş peşe gelen haberlere göre, binbir zorlukla, mazotun her geçen gün zamlandığı bir dönemde yine de tarlasından mahsul çıkartan ve üreten çiftçi bu sefer Toprak Mahsulleri Ofisi’ne mahsulünü satamıyor, teslim edemiyor ve bu konuda uzun kuyruklar oluşmuş vaziyette…
Televizyoncular, gazeteciler gitmiş ofis kapısında mahsulünü satmak için sıraya giren ve günlerce bekleyen çiftçiye soruyor, çiftçi kızgın ve bitkin şekilde: “ Tarlamı bu son ekişim, Toprak Mahsulleri Ofisi ürünü alma yeri mi almama yeri mi bir kere artık bunda karar verilsin! Haziran’da mazotun fiyatı 21 liraydı, şimdi 39’a çıktı… Yıllar sonra toprağıma bir umutlu dönmüş ve tarım yapmaya başlamıştık, artık anlaşıldı ki tarlalarımıza bu sefer artık bir daha dönmemek üzere veda edeceğiz…” diyorlardı…
***
Çiftçiyi bu denli üzen, küstüren canından bezdiren hadiseleri biz niye görüyoruz, niye yaşıyoruz?
Hele hele Dünya’da küresel ısınmanın verdiği gıda yoksunluğu artı kuraklık gibi iklim koşullarının keskin bir şekilde değişmesi ülkemiz açısından da çok önemli…
Dünya’da artık gelişmiş ülkeler bile artık kapıda olan bir gıda krizine karşı olağanüstü önlemler alıyor ve almaya başladı.
Sanayileşmiş ülkeler bile artık kendi gıdasını ithal etme yerine kendisi üretmeye başladı.
Amerika, Rusya, Kanada, Fransa, ve Almanya gibi ülkeler bu konuda bir teyakkuz içinde bulunuyor…
Zira perşembenin geleceği çarşambadan belli olmuştur…
***
Hal böyle iken, biz üç tarafı denizlerle çevrili, yılın 360 günü güneş gören, eskiden “yegâne tarım ülkesi” olarak görülen ve lanse edilen ülkemizde neden bu konuda bir hamle göremiyoruz?
Sözde proje ve kağıt üzerinde görüyoruz tabi ki…
Ya bizden toprak açısından küçük olan ülkelere gittiğimizde, sapsarı ekin tarlalarının içinden geçtikçe, orada mahsullerin hemen toplanarak silolandığını görünce içimiz burkulmuyor değil…
***
Çiftçi neden toprağına küstürülüyor?
Çiftçinin el emeği göz nuru ürünü hemen neden kapışılmıyor?
Üretmeyen toplumların ve devletlerin geleceği gıda tedariki hususunda başka ülkelerin kapısına dayanmak anlamına gelmektedir ve düşmek demektir…
Toprak Mahsulleri Ofisi…
Bu kurum ülkemizin şu anda ve bundan sonra en önemli stratejik kurum olmalı ve olması gerekir…
Zira gerçekten Dünya ciddi bir gıda krizine doğru gitmektedir…
Hal böyle iken bu hususta hem pahalı mazota rağmen ürün yetiştiren çiftçi ürünü derhal satın alınarak mağduriyetten kurtarılmalı ve ödüllendirilmeli, hatta üretim için teşvik edilmelidir…
Dünya’da gıda krizi o denli keskin ve o kadar yalın ki, herkesin gözü Rusya-Ukrayna tarafında olan “Tahıl Koridorunda”.
Tahıl koridorunu Rusya açar mı açmaz mı?
Tahıl yüklü gemilere izin verir mi vermez mi?
Hep bu gelişmeleri bekliyor
Hal böyle iken bizdeki tarım politikası ulusal teyakkuz halinde değişmelidir…
Biz üretmezsek bize kimse öyle babamızın hayrına ürün vermeyeceğini, verse bile bunun büyük bedellerle olacağını artık çocuklar bile bilmektedir…
Geçtiğimiz gün Tarım ve Orman Bakanlığı, 22 yılın ardından tarım sayımı yapmaya karar verdi.
Bu haber bile gıda temini hususunda geleceği hususunda karamsarlığa düşen insanımızın yüreğini bir nebze olsun serinletti ancak bunun da sözde ve sadece proje açıklaması safhasında kalmaması gerekiyor…
Projede;
Tarımda verimlilik, gıda arz güvenliği ve gıdaya ucuza erişim için tarımda yeni dönemi başlatacak sözleşmeli üretimin temellerinin atılması hedefleniyor…
Tam da bu haber televizyonlarda ve gazetelerde paylaşılırken, hemen akabinde Toprak Mahsullerinin kapısında mahsulünü vermek için uzun kuyruklar oluşturarak sırasını bekleyen çiftçinin durumu geliyor ekranlara…
İşte bu keskin çelişki ülkemize yakışmıyor ve süratle giderilmesi gereken bir husus…
Eğer bakanlığın projesi ivedilikle ve ciddi adımlarla hayata geçirilirse, Tarımsal üretimin sözleşmeliye dönmesiyle çiftçi ve tüketicinin cebi koruma altına alınacak, olası bir gıda krizinin önüne geçilecek. Küçük üreticileri koruyucu bir yaklaşımla ortaya çıkan sözleşmeli üretim, gıdada arz güvenliğini sağlayarak vatandaşın istediği gıdaya erişimini kolaylaştıracak.
Ekilmemiş bir karış toprak bırakmadan tarımda üretimin artırılmasının amaçlandığı planlı üretimin ilk adımı geçtiğimiz aylarda Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan ve sektör temsilcilerinin görüşüne açılan “Tarımsal Üretimin Planlanması Hakkında Yönetmelik Taslağıyla” atılmıştı.
Bakanlık, ülkemizin geleceği için hayati derecede önemli olan bu projeyi heyecanla kamuoyuna duyurduğu bir zamanda, yine bakanlığın uhdesindeki bir kurum olan Toprak Mahsulleri Ofisi neden binlerce çiftçiyi ürünlerini almak için daha doğrusu “almamak (!) için kapısında bekletmektedir?
Bu hususta sanırım kulaklar çekilmeli ve işini yapmayanlar uyarılmalıdır diye düşünüyoruz.
***
Unutulmamalıdır ki, Dünya’yı endişelendiren ve insanlığın tüylerini diken diken eden gıda krizi ülkelerin kapılarını çalmaya başladı.
Gıda ve temiz su birçok ülkenin ekonomisinde en temel iki önemli olmazsa olmaz unsur haline gelmiş durumda…
Geçmişin “Tarım Ülkesi” olan Türkiye bu hususta ivedi şekilde hemen atağa geçmeli, gıda temininde “hımbıllaşan “ ve “tembelleşen” kurumları harekete geçirip silkinmeli ve kendine getirmelidir.
Ülkemizde ilgili kurumlar süratle gıda stoku hususunda teyakkuza, hatta seferberliğe geçirilmeli, üretici ivedi ve çok acele teşvik edilmelidir.
Başka da çaremiz yok…
Dünya gerçekten çok ciddi bir gıda krizi eşiğinde çünkü…
Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, “Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür.” “Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki çalışma imkânlarını, asri ve iktisadi tedbirlerle en yüksek seviyeye çıkarmalıyız.” “Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bu gün dünya üzerinde olmayacaktık.” Sözlerini hatırlayalım ve dünya gıda krizinden en az hasarla çıkmayı başaralım.
SAĞLICAKLA KALIN! 15.08.2023