DOLAR32,9949% -0.11
EURO35,8195% -0.26
STERLIN42,5549% -0.22
FRANG37,3499% -0.36
ALTIN2.529,05% 0,85
BITCOIN67.894,001.474
</div
YILMAZ IŞIKTÜM YAZILARI

Karga ayazda çilek yerken…

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi : Google News
Karga ayazda çilek yerken…
reklam

Geçen haftanın neredeyse bütün haftanın gündemini kaplayan konu Uzay ve Uzay ile ilggili bilimsel ataklar ve ülke olarak bizim uzaya çıkıp çıkamayağımız hususuydu… Hatta bir çok televizyon kanalı gece kapanışlarında, “ Ay’a nasıl gidip, oradan nasıl döneceğimizi, açık oturumlar yapıp bu hususta “ehil” isimleri bile ekranlara çıkarmışlardı…

Öyle ya, bayağı bir gündemde kaldı bu konu çünkü…

Bu hususta haftanın son gününde bizde bir kalem oynatalım ve adet yerini bulsun dedik…

Aslında Ay işine ben hiç yabancı değilim..

 Hatta doğdum doğalı hep Ay’ ile haşır neşirim desem yalan olmaz…

60’lı yılların başı…

 Bebeklikten yeni kurtulmuş sayılacağız ki, gökyüzünde Ay’ı görmüşüm…

 Ba, ba, ba…ba.. diye sesler çıkarırmışım minik ellerimle yukarıdaki Ay’ı göstererek…

Yani Ay ile tanışıklığım tam aşağı yukarı 57 senelik ber mevzudur…

Beni gezmeye çıkaran büyüklerim, babam, annem veya büyük dayımlar bana Ay’ı göstererek:

“ Bak bak bu Aydede, sana şeker atacak…” derdi…

 Ve bir süre sonra bizim minik ellerimizde şeker olurdu…

Aydede bize şeker atardı çünkü…

 Aydede sevilmez mi?

 Minicik yüreğimiz ve gözlerimize yukarıya bakıp o geceleri şavıklayan Aydede’yi kim sevmezdi ki?

O bize hep yukarıdan gülecen şekilde bakardı, gözleri ve gülen bir ağzı vardı sanki… (Ay’daki kraterlerin şekilleri…)

O kadar yakın ve o kadar uzaktı ki bize…

Güneş batınca o belirirdi gökyüzünde…

Muhteşem güzel, muhteşem ve devasa bir güzellik…

Perilerin dolaştığı gecelerde Ay dolunay olurmuş derlerdi ilerleyen yıllarda bize, öyle duyardım Ay ile ilgili söylenenlerde…

Hatta büyüklerimiz biz küçükken Ay’ı göstererek, “Bak uyumazsan, bu gece öcüler gelir periler gelir seni götürür ..” diye de korkuturlardı hiç unutmam…

Hele hele dolunay iken bütün bir gece gümüşi ışınlarını yayar giderdi…

Dağlar üzerinde güzel bir prenses gibi…

Göller ve denizler üzerinde yakamoz uzatan müthiş bir güzellik…

 İnsanlar arasında aşkların en güzellerine her daim milyonlarca yıl aşk malzemesi  olan bir Nebi güzellikti Ay…

Ay öyle sıradan bir nesne değildi…

 İnsanoğlu ve tüm canlıların yaşamlarında var olan bir gökyüzü cismi…

Bize o kadar yakın ve bir o kadar da uzak…

Bilim’e göre, Dünya ile Ay arasındaki mesafe en yakınken 356.500 kilometre, en uzakken 406.700 kilometre civarı…

Bir rivayete göre Amerikalılar ilk olarak buraya çıktılar…

Onlar çıktıklarında ben dokuz yaşındaymışım ve Balkanlarda çocukluğumu yaşayan biriydim..

Ben bilemezdim tabi ki bu Amerikalı bizim Aydede’de ne iş yaptığını…

Burada önceden hayat varmış mı yokmuş mu?

Yaşanmış mı yaşanmamış mı?

Ama biliniyor ki orada bir canlı için yaşamsal değere sahip olunması  gereken oksijen yok…

Bomboş ve bitki dahi olmayan bir dünya uydusu… Sadece belki oradan Dünyamız çok güzel görünüyordur…

Ama şu bizim uydumuzun halen bir çok bilinmmeyen yanı, yani gizemli durumu ve konumu var…

Bana hiç bir bilim adamı bunun böyle olmadığını söyleyemez..

Çünkü gizemli tarafı halen çok…

Meslektaşımız Halit Kakınç da yazdı: ” Dedikoduları biliyorsunuz. Deniliyor ki Ay’ın Karanlık Yüzü, Uzaylıların Üssü… Ve de henüz evrimleşme açısından yeterli bulmadıkları Dünyalıların uzaya çıkışını erken buldukları için belki de bilinmesini istemiyorlar…” diye.

Bırakın çok uzağa gitmeyi statosfer tabakasından sonra bile bizim için ne gibi sürprizler olduğu belli değil…

Astronotlar belki de bir çok şey biliyorlar da bilinmemeleri isteniyor.

Bize en yakın uzay nesnesi olan Ay bile halen pek çok bilinmeyenle dolu iken, bizim bu hususta daha çok mesafe katetmemiz gerekiyor gibime geliyor.

Elbette bizim memleket olarak Ay’a çıkmamız, Uzay’a çıkmamız en tabi hakkımızdır.

 Türkiyemize elbette böyle bilimsel atak ve şahlanışlar yakışır…

Buna hiç kimsenin itirazı filan olamaz…

Hatta bu anlamda yıllardır geç kaldığımızı da ifade etmek isterim…

 Ancak günlük konum ve gündem itibariyle ( ağır ekonomik kriz ve korona salgını hasebiyle)  bunun öncelikli tartışılması gereken bir konu olmadığını, bu çalışmayı tamamen sessiz olarak sadece bilime bırakmak gerektiğini  belirtmek  gerekiyor…

Dün market yolunda ilerlerken bizim burada kurulan pazardan arta kalan meyve artıklarını, kargalar ve martıların bölüşmekte olduğunu gördüm… Bir çok markette ve pazarda yüksek fiyatta satılan bazı pahalı meyvelere   vatandaş pahalı olduğu için ulaşamıyor ve alamazken, karganın ağzında çilekle hemen yakınındaki binanın çatısına uçtuğunu ve akabinde çileği ayazda gagaladığını gördüm…

Öyle ya, her canlı kendi gereğini yapıyor…

Karga o anda ne buluyorsa yaşamak için onu tedarik ediyor.

 Boş yere bir yerde durup veya takılıp bakakalmıyor…

Neticede yaşaması için çabalaması gerekiyor…

Bu konuda bugünlük bu kadar…

 Herkese sağlıklı ve pandemisiz günler ve gelecek dilerim.

 İYİ PAZARLAR!

reklam