

Cumhuriyet Halk Partisi Kocaelie Milletvekili Nail Çiler, bu gece Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmekte olan Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldı. Çiler özellikle TÜBİTAK hususunda önemli ve çarpıcı tespit ve açıklamalarda bulundu. Çiler: “”TÜBİTAK bizim göz bebeğimiz. Çok önemli bilimsel çalışmaları yapan tabiri caizse kurumlar üzeri bir kurum. Fakat TÜBİTAK’ta da sorunlar var. 1963 yılından beri bilimsel çalışmalar yapan oturmuş düzeni olan bu kurum her geçen gün Kendi benliğinden kopartılıyor.” dedi. Çiler”in Genel Kurul’da 21:45-22.15 saatleri arasındaki konuşması şöyle:
Sayın Başkan
Değerli Milletvekilleri
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İktidar karşımıza yine bir torba kanun teklifi ile geldi.
Torba kanun uygulamaları, tekliflerin meclis dışında hazırlanması, içtüzük madde 38 gereklerinin yerine getirilmemesi, meclisin müzakereci organ olarak çalışamaması veya çalıştırılmaması her zaman olduğu gibi bu kanunun yapımında da gördüğümüz sorunların başında gelmektedir.
Bu kanun teklifleri Anayasa’nın ruhuna uygun teklifler değildir.
Diğer yandan;
Kanun teklifinin özüne baktığımızda kurumlarımız ve vatandaşlarımız için bir yenilik getirmeyen, kural değiştirmeyen bir teklif olduğunu görüyoruz.
6 yıl önce Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile çıkartılan bazı kanunların Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi ile yeniden bir yasama süreci geçirilerek Gazi Meclisimizin Genel Kuruluna getirilen maddeler üzerine konuşuyoruz.
6 yıl önce yürürlüğe giren 703 sayılı KHK’nın iptal edilen bu maddelerini şimdi neden bir kez daha görüşmek zorunda kalıyoruz?
Değerli Milletvekilleri,
Anayasa “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Bu yetki devredilemez” der!
Anayasa Mahkemesi bu kanun maddelerini iptal ederken verdiği kararda diyor ki; bazı konularda KHK ile düzenleme yapmak yasaktır, bu konularda TBMM kanun yapabilir.
Nedir bunlar;
Kanunla yapılması gereken bütçe konuları, maaş ve özlük düzenlemesi, bilgi ve veri toplama-paylaşma işleri, Kanun Hükmünde Kararname ve Cumhurbaşkanlığı Kararı ile yapılamaz.
Ancak siz yapmaya çalıştınız!
Yani “yeni sistem” dediğiniz bu sistemde bürokrasi azalacak, hızlı karar alınacak diye Anayasa’ya aykırı hareket edildi.
Sonuç olarak, altı yıl önce Anayasa’ya aykırı çıkarılan kanun hükmündeki kararname sebebiyle bugün bu Komisyonda aynı kanun maddelerini görüşmek için Genel Kurulda bir kez daha mesai harcıyoruz.
Meclisimiz, üretim alanında birikmiş sorunların çözümüne zaman ayırabilecekken, bu sistemin 6 yıllık anayasaya aykırı teşkilat düzenlemeleri AYM’nin iptal kararları sonrasında tek tek Meclis’e gönderilmektedir.
Meclisimiz Yasama organı fiilen güçten düşürüldüğü bu 6 yıllık sürecin sonunda, şimdi de AYM’nin gecikmeli kararlarını karşılamak için getirilen yasa teklifleriyle ilgilenmektedir.
Bu açıdan yaptığımız bu çalışmanın sorun çözen bir noktada olmadığını, verimli bir çalışma sistemi olmadığını belirtiyorum.
Bizim ülkemizin gelişmesi için çağın gerekliliklerine uygun daha acil daha verimli kanunlar yapmamız gerekmiyor mu?
Bizim adaleti, liyakati tesis etmemiz gerekmiyor mu?
Değerli Arkadaşlar,
Her gün liyakatin ne kadar önemli olduğu gerçeği ile yüz yüze geliyoruz. Bugün, liyakatsiz kadrolara teslim edilen kamu kurumlarımız çalışamaz hale gelmiş durumda.
Bu gerçeği sesli dile getiren, eleştirenlere ise tahammül edilemiyor.
Geçtiğimiz günlerde, ülkemizde ifade özgürlüğünün ne kadar dar bir alana sıkıştırıldığını gösteren bir olayla karşı karşıyayız.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Sayın Ömer Aras, yaptığı bir konuşmada ekonomik belirsizlikten, denetimsizlikten ve liyakatsizlikten bahsettiği için hakkında soruşturma başlatıldı. Eleştirileriyle, ülkemizin daha şeffaf, hesap verebilir ve güven veren bir yönetime ihtiyacı olduğunu vurguladı.
Ancak bu sözleri bir değerlendirme konusu olmak yerine, bir soruşturmanın gerekçesi haline getirildi.
Oysa demokrasilerde eleştiri, yönetimin daha iyi işlemesi için bir fırsattır. İş dünyasının, sivil toplumun ve akademinin görüş bildirmesi, sağlıklı bir toplumun temel taşıdır.
Bu sesleri susturmak, sadece bireyleri değil, ülkenin ortak aklını da susturmak anlamına gelir. Çünkü özgür düşünce ve eleştirel bakış açısı olmadan gelişim olmaz, adalet olmaz, güven ortamı tesis edilemez.
Eğer eleştiren herkes yargılanma tehdidiyle karşı karşıya kalırsa, toplumdaki güven duygusu nasıl yeniden inşa edilebilir?
Oysa bu ülkenin ihtiyacı olan şey, hukukun üstünlüğüne dayalı bir yönetim anlayışıyla vatandaşlarına güven veren bir sistem inşa etmektir.
Bizler, eleştirinin bir suç değil, demokrasinin bir gereği olduğunu savunuyoruz.
Özgürce konuşamayan bir toplum, sağlıklı kararlar alamaz.
Bugün burada bir kez daha vurgulamak isterim ki, adaletin, hukukun ve ifade özgürlüğünün herkes için güvence altında olduğu bir Türkiye inşa etmeden sorunlarımızı çözemeyiz.
Güven duygusu olmadan yatırımcı ülkemize gelmez.
Katma değer üretemeyiz.
Büyümeyi kalkınma ile taçlandıramayız.
İlerleyemeyiz…..
Değerli Milletvekilleri,
Esnaf şu anda çok zor durumda, bir can suyu bekliyor.
Katma değerli üretim azalıyor.
İşsizlik her geçen gün artıyor….
İş-Kur’un verilerine göre de 2024 yılında 1 milyon 661 bin 329 kişi, işinden çıkarıldığı için İşsizlik Sigortası Fonundan işsizlik ödeneği alabilme umuduyla İş-Kur’a başvurmuş.
Bizim bu ve buna benzer sorunlara çözüm üretmemiz gerekirken.
Biz sistemin yanlışları yüzünden sadece bürokratik bir düzenleme yapıyoruz.
Bu kanun teklifi hangi kuralı, hangi derde çare oluyor, hangi düzeni değiştiriyor?
Hiçbir şeyi değiştirmiyor….
Değerli milletvekilleri
TÜBİTAK bizim göz bebeğimiz.
Çok önemli bilimsel çalışmaları yapan tabiri caizse kurumlar üzeri bir kurum.
Fakat TÜBİTAK’ta da sorunlar var.
1963 yılından beri bilimsel çalışmalar yapan oturmuş düzeni olan bu kurum her geçen gün
Kendi benliğinden kopartılıyor.
Teklifin maddelerine baktığımız zaman, 6. Maddede bir performans kriteri getiriliyor.
TÜBİTAK Yönetim Kuruluna, sözleşmeli personelin ve dışarıdan görevlendirilenlerin ücretlerinin bir kısmının performans ölçütlerine göre farklı miktarlarda yapılabileceği yetkisinin verilmesi teklif ediliyor.
Açıkçası merak ediyorum; hangi performansa göre????
Bunun şeffaf şekilde belirtilmesi lazım. Tabii ki performans kriteri personel için bir prim ya da motivasyon aracı gibi görünse de aynı zamanda idarenin elinde bir mobbing aracı da olabilir.
Uyarılarımızı dikkate alın!
Sorunların üzerini kapatmayın.
Değerli Milletvekilleri
TÜBİTAK’a ilişkin birkaç konudan bahsedeceğim;
TÜBİTAK yakından takip ettiğim,
Geçmişten beri çok önem verdiğim kurumlardan biri.
TÜBİTAK’ın bir yerleşkesi de (MAM)(TÜSSİDE)(BİLGEM) Gebze’de.
Burada 5 binden fazla personel çalışıyor.
Gebze büyük kuruluşlara ev sahipliği yapıyor.
Tabii ki bilimin ışığında ne yaparsa biz bunlara destek olmaya çalışacağız.
Yalnız, son zamanlarda TÜBİTAK’ta çok sıkıntı var.
Sorunlarını da söyleyeceğiz.
Çözülmesini isteyeceğiz!
Ülkemizin savunma sanayii alanında kritik bir mihenk taşı olan TÜBİTAK BİLGEM çürüyor!
Değerli Arkadaşlar; BİLGEM sayesinde KAAN, MİLGEM (Milli Gemi), yerli çip projeleri başarıyla yürütüldü.
Ancak bugün, liyakat yerine sadakatin, uzmanlık yerine aidiyetin, bilimsellik yerine ideolojik hesapların ön plana çıkması sebebiyle kurum bilimsellikten uzaklaşmaktadır.
BİLGEM gibi geçmişinde muazzam çalışmalar olan bir kurum, alanında dünya çapında uzman araştırmacılar tarafından yönetilmesi gerekirken, 2020 yılından bu yana vekaleten, keyfi kararlarla yönetilen bir yapı haline gelmiştir.
Biliyoruz geçmişte BİLGEM yönetiminde akademik olarak çok nitelikli arkadaşlarımız vardı.
Ama bugün liyakat yerini yeniden sadakate bıraktı.
Liyakat yerine sadakat dediğiniz günler bizi 15 Temmuz’a götürmedi mi?
Şimdi aynı hataları tekrar yapıyorsunuz.
Devletin en kritik noktalarına, ehliyetten uzak, sadece sadakatle iş başına getirilmiş kişilerin nasıl bir güvenlik açığı oluşturduğunu acı tecrübelerle yaşadık.
Ancak siz ders almıyorsunuz!
BİLGEM, son beş yılda yanlış insan kaynakları politikaları nedeniyle en değerli varlığı olan yetişmiş beyin gücünü kaybetmektedir.
2024 yılı sonu itibari ile birçok deneyimli personelin emekliliğe zorlandığı konuşulmaktadır.
Sadece emeklilik değil, kurumdaki sözleşmeli personelin de sistematik olarak işten çıkarıldığı bilinmektedir.
Ancak bu süreç öyle kurnazca yürütülmüştür ki, rakamlar aylara yayılmış, toplu işten çıkarma gibi gözükmemesi sağlanmıştır.
Ancak sonuç değişmemiştir: Kurum, her geçen gün daha fazla yetkin insan gücünü kaybetmekte ve yerlerine yeterli donanıma sahip olmayan kişiler getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Liyakatin olmadığı yerde verimlilik olur mu?
Patent olur mu?
Bilimsel üretim, bilimsel makale olur mu?
İnovasyon olur mu?
Savunma sanayisinin köşe taşlarından biri olan bir kurumdan bahsediyorum.
Uzun yıllar boyunca çok büyük gelişmeler kaydettiğimiz bir kurumu yok ediyorsunuz!
BİLGEM artık bilim insanlarının özgürce çalışabildiği bir kurum olmaktan çıkmış, insanların iş kaybetme korkusuyla susturulduğu bir yapıya dönüşmüştür.
BİLGEM, yeniden liyakat temelli bir yapıya kavuşmazsa, savunma sanayimizdeki kritik projeler sekteye uğrayacak, ülkemizin teknolojik bağımsızlığı zedelenecektir.
Bilim insanlarını kaybetmeye devam eden bir ülke, kendi ayakları üzerinde duramaz!
Şimdi bu anlattıklarım ışığında performans kriteri bir prim, teşvik aracı olarak mı kullanılacak yoksa bir mobbing aracı olarak mı?
Size BİLGEM’de yaşanan sorunları tek tek sıraladım.
Eğer samimiyseniz ben bu kürsüden inmeden sizin telefonlarınıza sarılıp BİLGEM’de ne oluyor?
TÜBİTAK’ta ne oluyor diye bürokratlarınızı aramanız,
Yaşanan haksızlıklara vakit kaybetmeksizin müdahale etmeniz gerekir.
Bu konuda derhal sizden adım atmanızı bekliyoruz.
Gebze demişken 22 Ekim’de Gebze Mevlana Mahallesinde 28 Aralık günü de Darıca Bayramoğlu mahallesinde doğalgaz patlamaları olmuş, bu patlamalarda 3 vatandaşımız yaşamını yitirmiş 21 vatandaşımız yaralanmış ve vatandaşlarımız konutlarını terk etmek zorunda kalmışlardır.
O zamandan bugüne vatandaşlarımızın mağduriyeti giderilmemiştir. Yetkililerden bugüne kadar sağlıklı bir açıklama yapılmamıştır.
Bunu da bir kez buradan belirtmek istiyorum.
Vatandaşlarımızın mağduriyeti giderilmelidir.
PALGAZ ve yetkililer üzerine düşen sorumluluktan kaçmak yerine bu görevlerini yerine getirmelidir.
Değerli arkadaşlar
Kanun teklifine dönecek olursak;
Bir diğer konu da 9. Madde ile KOSGEB’in veri paylaşımı konusu.
Komisyon görüşmelerinde bürokrat arkadaşlar güvenli bir dataya sahip olduklarını söylediler ancak bu ülkede milyonlarca vatandaşın E devlet bilgileri çalındı.
10 Eylül 2024 tarihinde Ulaştırma ve Altyapı Bakanı pandemi döneminde vatandaşlarımızın verilerinin sızdırıldığını kabul etti.
Biz şimdi size nasıl güvenelim?
Bu datayı kim saklayacak, kimlerle paylaşılacak bunların bilinmesi gerekli.
Paylaşılmasa dahi korunmasına ilişkin hangi önlemler alınıyor.
E devlet ile ilgili sorunun ardından çalınan verilerin imhasına ilişkin bir yol izlendi mi? Hiç zannetmiyorum.
Şirketlerin cirosu, personeli gibi bilgiler var elinizde yani şirketlerin mahrem bilgilerini siz depolayacaksınız.
Bu bilgilerin paylaşılması doğru değil.
Paylaşılmasa bile güvenliği çok önemli.
Bununla birlikte bu madde geriye yürütülüyor.
Esas olan; kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Siz süreyi tutturamadık diye geriye yürütüyorsunuz. (09.08.2024)
Bu madde ile KOSGEB, esnaf ne gibi faydalar elde edecek?
2025’te 52 bin KOBİ’ye destek vereceğinizi açıkladınız.
2024’te hedefiniz 54 bin KOBİ’ye destek vermekti, 51 bin KOBİ’ye destek verdiniz.
Bu hedeflerin tutmaması sorun değil mi?
KOSGEB daha önceden daha aktifti.
Bütçesi daha büyük ve verimli kullanılıyordu.
Finansa erişimin iyice zorlaştığı bugünlerde
Bizim burada bu esnafa nasıl can suyu kredisi veririz onu tartışmamız gerekiyordu.
Ama tadilat düzenlemeleri yapıyoruz.
Aralık ayı itibariyle KOBİ’lerin bankalara borcu 4 Trilyon 372 milyar 181 milyon TL oldu. (BDDK)
273 bin 773 KOBİ bankalara borçlu.
Bizim bunu dert edinmemiz gerekmiyor mu?
Elinizi vicdanınıza koyun düşünün biz burada sorun çözen bir görev mi üstlendik,
Yoksa tadilat kanunları yapan birer memur muyuz?
Ekonominin daha güçlü ve sürdürülebilir olması için Kobilerimize gerekli destekler her zamankinden daha çok verilmelidir.
Finansmana erişimde sıkıntı yaşayan emek yoğun sektörlerin daha çok desteklenmeli ki üretim merkezleri yurt dışına kaymasın.
Bunları yapmıyorsunuz; Şirketlerin Katma Değer Vergisi yani KDV alacağı 20 milyar doların üzerinde; KDV alacaklarını şirketlere ödeyin!!!!
Değerli Arkadaşlar
Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi diye bir şey çıkardınız.
Bu konuda birçok kez açıklama yapıp sakıncalarını anlattık.
Verimli olmayan bir konu dedik.
Ama siz ısrar ediyorsunuz, neden?
Darphane tarafından maliyeti 650 TL olarak açıklanan cihazın her bir araç için 2.326,21 TL + KDV bir bedelle araçlara takılmasını istiyorsunuz. (2024 1810 TL + KDV)
Akaryakıtta kayıp kaçak oranı nedir?
Kayıp kaçak tutarı ne kadardır? Bu cihaz ile elde edilen gelir ne kadardır?
Kaç araç akaryakıt istasyonları aracılığıyla kendi taşıt tanıma sistemini kullanmaktadır?
Bunların analizi yapıldı mı?
Bunların cevaplanması gerekiyor.
Yasama çalışmalarının vatandaşlarımızın refahını artırmak için yapılması gerektiğini hatırlatıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.


